Kıbrıs adası, uzun yıllardır bölünmüşlüğü ile Doğu Akdeniz’deki jeopolitik ve stratejik önemini koruyan küçük bir kara parçası. Mevcut durumda defacto olarak 4 siyasi bölgeye ayrılmış: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Kıbrıs Rum Kesimi ve bu iki yönetimi birbirinden ayıran Yeşil Hat ile İngiliz Üsleri. Adada 1970’lerden bu yana devam eden müzakerelerde “çözüm” arayışları sonuçsuz kaldı. Adadaki “iki kesim”deki her lider değişimi süreci sıfırladı. 18 Ekim 2020’de yapılan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. Turunda mevcut Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’dan tamamen zıt siyasi görüşlere sahip Başbakan Ersin Tatar’ın seçilmesi ada siyasetinde önemli bir değişimi doğuracak gibi görünüyor.
Aranan Şey Gerçekten Çözüm Mü?
Aranan Şey Gerçekten Çözüm Mü?
Adada on yıllardır iki taraf da müzakerelere devam etmek konusunda olumlu tavra sahip olsa da gerçek anlamda bir çözümü bırakalım 1983’te KKTC’nin bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana statükoda bir değişiklik yaşanmadı. Bu durum da gerçekten “çözüm” isteniyor mu sorusunu akıllara getirtiyor
Burada tarafların çözümden ne beklediğini görmek çözümden ne anlayacağımızı ortaya çıkaracaktır. Hem Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası örgütler hem de çözümü destekleyen devletler, resmi olarak olmasa da adada iki siyasi oluşumun yani iki farklı tarafın olduğunu kabul ediyor: Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar. Ancak uluslararası camiada Kıbrıslı Rumların yönettiği Kıbrıs Cumhuriyeti resmiyette tanınan tek siyasi yapı. Bu taraflardan Kıbrıslı Rumların yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960’taki siyasi düzene dönülmesi arzusu tek çözüm beklentisi. Bu, adanın Osmanlı Devletinden İngiltere’ye ilhakından itibaren sistematik olarak Kıbrıslı Türklere yapılan katliamları görmezden gelmek, 1974’te Türkiye tarafından gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatını olmamış saymak ve KKTC’nin 1983’te bağımsızlığını ilan etmemiş gibi görmek olacaktır. Bir bakıma Rumlar yaptıklarını ve bunların sonuçlarını görmeyerek hayalcilik yaşayarak adada eşit ve adil bir düzen yerine 1960’taki adada Türklere kısmi bir var oluş imkanı vermeyi düşünmektedir. Adanın diğer tarafı olan Kıbrıslı Türklerin yani KKTC’nin çözüm isteklerine baktığımızda, adada eşit ve adil bir düzende Türkiye’nin garantörlüğü altında yaşamak. Aslında Kıbrıslı Türkler, 1960’ta adanın bölünmesine neden olan düzenin dışındaki bir çözüm için müzakere ederken Rumların Türklerin çok fazla söz hakkının olmadığı bir çözümde ısrar etmesi çözümsüzlüğü kalıcı hale getiriyor. Kıbrıslı Türkler, yönetimde, kaynak paylaşımında ve birçok konuda eşitliği savunuyor. Ayrıca Türkiye’nin garantörlüğünden de vazgeçmiyorlar. Rumlar, Türklerin yönetimde ve diğer konularda kendileri ile eşit hakka sahip olmasını ve Türkiye’nin garantörlüğünü reddediyor. Görüldüğü gibi adada çözüm beklentileri iki tarafın temel ilkelerde uyuşamaması nedeniyle sonuçsuz kalmaktadır.
KKTC’de 2015’te göreve gelen önceki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı BM öncülüğünde Rumlarla müzakere yürütmüş ancak toprak paylaşımı, yönetim gibi temel konularda anlaşma sağlanamamıştı. Akıncı’nın müzakerelerde anlaşma çıkması durumunda KKTC’nin bazı topraklarının Rumlara verileceğini ve buna ilişkin bir haritayı BM’ye teslim ettiği iddia edilmişti. Fakat daha önceki müzakerelerde olduğu gibi Rumların, dönüşümlü başkanlık, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğüne karşı çıkması bu müzakere sürecini de sona erdirmişti.
KKTC’de 2015’te göreve gelen önceki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı BM öncülüğünde Rumlarla müzakere yürütmüş ancak toprak paylaşımı, yönetim gibi temel konularda anlaşma sağlanamamıştı. Akıncı’nın müzakerelerde anlaşma çıkması durumunda KKTC’nin bazı topraklarının Rumlara verileceğini ve buna ilişkin bir haritayı BM’ye teslim ettiği iddia edilmişti. Fakat daha önceki müzakerelerde olduğu gibi Rumların, dönüşümlü başkanlık, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğüne karşı çıkması bu müzakere sürecini de sona erdirmişti.
Kıbrıs’ta bugüne kadar yürütülen müzakerelerde adanın tek bir federasyon çatısı altında birleşmesi amaçlanmıştı. Bu süreçteki en somut gelişme 2004’te Annan planın iki tarafın onayına sunulması ve Rumların planı reddetmesi, Türklerin kabul etmesiydi. Bu plan, iki kurucu devletin oluşturduğu federal bir devletin oluşmasını öngörüyordu. Ancak Annan planı ve öncesindeki tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Kıbrıslı Türkler, müzakerelerin sürekli federasyona dayalı yürütülmesinden ve sonuçsuz kalmasından bıkmış durumda. KKTC’deki son seçimlerde halkın tercihi bu doğrular niteliktedir. Yeni Cumhurbaşkanı seçilen Başbakan Ersin Tatar, on yıllardır sonuçsuz kalan federasyona dayalı müzakerelerin son bulması gerektiğini ve bundan sonra müzakere masasına iki devletli çözüm ya da konfederasyon önerileri ile gidilmesi gerektiğini savunuyor. Tatar, siyasi olarak Rauf Denktaş ekolünü temsil ediyor. Adada Türklerin varlığını ve siyasi haklarını korumayı, Anavatan Türkiye ile bağları güçlü tutmayı amaçlayan ulusalcı bir profil çiziyor. Tatar, müzakere sürecinin sonsuza kadar devam edemeyeceğini artık farklı seçeneklerin gündeme geleceğini savunarak statükoyu değiştirecek hamleler yapacağını Başbakanlığı döneminde “Kapalı Maraş” bölgesini halka açarak göstermiş oldu. Tatar’ın savunduğu iki devletli çözüm ile konfederasyonun yanı sıra Türkiye ile bütünleşme zayıf bir ihtimal olsa da seçenekler arasında bulunuyor.
Çözüm Arayışında Yeni Seçenekler:
İki Devlet ya da Konfederasyon
Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra hem Kıbrıs Rum tarafından hem de diğer ülkelerden tepkiler gelmeye başladı. Rum lider Nikos Anastasiadis, seçimleri kazanan Tatar için sosyal medya hesabında Türkçe mesaj paylaşarak en yakın zamanda kendisi ile tanışmayı beklediğini söyledi. Ayrıca telefonda da görüşen iki liderin önümüzdeki günlerde bir araya gelmesi muhtemel. Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ada siyasetinde yeni bir ivme kazandıracak gibi görünüyor. Özellikle BM Genel Sekreterinin yeni müzakere sürecini başlatmak için oldukça istekli olduğu biliniyor. Önünüzdeki aylarda BM nezdinde adadaki tarafları bir araya getirecek gayri resmi bir konferansın yapılması gündemde. Ersin Tatar, yeni bir vizyonla çözüm vaadinde bulunmuştu. En çok vurgu yaptığı çözüm önerileri arasında yukarıda da bahsedildiği gibi iki devletli çözüm ya da konfederasyon…
Çözüm Arayışında Yeni Seçenekler:
İki Devlet ya da Konfederasyon
Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra hem Kıbrıs Rum tarafından hem de diğer ülkelerden tepkiler gelmeye başladı. Rum lider Nikos Anastasiadis, seçimleri kazanan Tatar için sosyal medya hesabında Türkçe mesaj paylaşarak en yakın zamanda kendisi ile tanışmayı beklediğini söyledi. Ayrıca telefonda da görüşen iki liderin önümüzdeki günlerde bir araya gelmesi muhtemel. Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ada siyasetinde yeni bir ivme kazandıracak gibi görünüyor. Özellikle BM Genel Sekreterinin yeni müzakere sürecini başlatmak için oldukça istekli olduğu biliniyor. Önünüzdeki aylarda BM nezdinde adadaki tarafları bir araya getirecek gayri resmi bir konferansın yapılması gündemde. Ersin Tatar, yeni bir vizyonla çözüm vaadinde bulunmuştu. En çok vurgu yaptığı çözüm önerileri arasında yukarıda da bahsedildiği gibi iki devletli çözüm ya da konfederasyon…
KONFEDERASYON YA DA | İKİ AYRI DEVLET |
Kıbrıs’ta federasyon yerine konfederasyon, kurucu devletlere dış işlerinde, savunmada, enerji kaynaklarının kullanımında vb. alanlarda daha esnek fazla esneklik sağlayan bir devlet modeli. Rumların adada Türklerin varlığını bile hazmedememesi, konfederasyon modelinin kabul edilmesini imkansız kılabilir. Ersin Tatar, Kıbrıslı Türklerin artık kendi devletleri olduğunu ve dünya siyasetinde KKTC’nin de olacağını ifade ederek en makul seçeneğin iki devletli çözüm olduğunu savunuyor. Tatar, müzakerelerin sonuçsuz kalması durumunda on yıllarca çözümü bekleyecek güçlerinin kalmadığını Kıbrıs Türklerinin kendi kaderini çizeceğin2i söylüyor. Bu durumda KKTC’nin uluslararası olarak tanınmasını gündeme getiriyor. KKTC’nin dünya ülkeleri ile ilişkiler kurması, ticaret yapması, uluslararası örgütlere katılması elbette zorlu bir süreç. Ancak statükonun devamı Kıbrıslı Türkleri bezdirmiş durumda. İki devletli çözümün yolu ise yeniden başlayıp başlamayacağı henüz belirsiz olan müzakere sürecine bağlı.
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs
Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz’de yüzyıllardır stratejik bir öneme sahip, birçok devletin ele geçirmek için mücadele ettiği, günümüz uluslararası ilişkiler terminolojisinde adeta bir deniz üssü olarak görülen bir kara parçası. Adanın jeopolitik konumu, adada siyasi ve askeri gücü bulunan Türkiye’yi de bölgede güçlü kılan bir avantaj sağlıyor. Kıbrıs’ta garantörlüğü bulunan ve adada bir kolordu büyüklüğünde asker konuşlandırmış olan Türkiye’nin onay vermediği hiçbir seçeneğin çözüme dönüşmesi mümkün görünmüyor. Türkiye, on yıllardır süren müzakerelerde KKTC’yi koşulsuz destekleyen bir siyaset güdüyor. KKTC’yi siyasi, ekonomik, güvenlik vb. alanlarda yıllardır destekleyen ve bugüne kadar resmi olarak tek tanıyan devlet olan Türkiye, müzakere sürecine de etki etmektedir. Kıbrıslı Türkler ve Türkiye’deki siyasiler müzakerelerde ortak hareket ederek başta Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünü vazgeçilmez bir şart olarak görüyor. Türkiye’nin Kıbrıs siyasetini Kıbrıslı Türklerin ada üzerindeki haklarının yanı sıra Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki mücadelesi de belirleyici olmaktadır. Türkiye, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan ile münhasır ekonomik bölgeler (MEB)konusunda büyük anlaşmazlık içerisinde. Bölgedeki hidrokarbon kaynakların paylaşımı konusunda yaşanan gerilim Türkiye’nin hem uluslararası siyasetini hem de Kıbrıs siyasetini doğrudan etkilemektedir. Yaşanan bu gerilim sürecinde Türkiye, önce KKTC ile daha sonra Libya ile MEB sınırlarını belirleyen anlaşmalar yaparak Doğu Akdeniz’de ağırlığını ortaya koydu. Türkiye kendi çabaları ile hem KKTC’nin hem de kendi münhasır ekonomik bölgelerinde doğalgaz arama çalışmalarını sürdürüyor. Ancak bölgede Kıbrıs Rum kesimi ve Yunanistan’la yaşanan sınır anlaşmazlığı askeri gerilimi de artırıyor. Türkiye’nin bölgedeki doğalgaz arama faaliyetlerine yapılan müdahaleleri engellemek için Türk donanması da Doğu Akdeniz’de artık daha etkin. Türkiye’nin askeri gücünü bölgede hissettirmesi, başta Yunanistan, Rum Kesimi ve Fransa olmak üzere birçok devleti rahatsız ediyor. Yakın zamanda gerçekleştirilen AB zirvelerinde Türkiye karşıtı bir siyaset güdülmesi Türkiye’yi hem uluslararası siyasette hem de Kıbrıs siyasetinde zora soksa da Türkiye’nin geri adım atması beklenmiyor. Türkiye, Doğu Akdeniz’de hem kendisinin hem de KKTC’nin haklarını sonuna kadar savunacağını söylüyor. Özellikle Türkiye ile benzer görüşlere sahip Ersin Tatar’ın seçilmesi Türkiye’deki siyasileri rahatlatmış görünüyor. Türkiye’de Cumhurbaşkanından siyasi partilere kadar tüm çevrelerde Ersin Tatar’ın seçilmesi olumlu bir hava estirmişe benziyor. Bu durum, Türkiye ile KKTC’nin hem Kıbrıs müzakerelerinde hem de Doğu Akdeniz krizinde birlikte mücadele vermeye devam edeceğini açıkça gösteriyor. Türkiye, bölgede gerilimden yana olmadığını, Doğu Akdeniz’de KKTC dahil, tüm tarafların doğal kaynakları adil ve eşit şekilde paylaşması gerektiğini savunsa da bölgede gerilim yaşadığı ülkelerden olumlu yanıt almış değil. Tüm bunlara rağmen Türkiye, Doğu Akdeniz siyasetinin merkezine Kıbrıs’ı oturtmaya devam edecek gibi görünüyor ve Kıbrıs’taki çözümün yolu da Doğu Akdeniz’den geçiyor.
İki Devletli Çözümde Tanınma: Uluslararası Örgütler
İki Devletli Çözümde Tanınma: Uluslararası Örgütler
Kıbrıs Müzakerelerinde olası çözüm seçenekleri arasında olan iki devletli çözüm KKTC’nin uluslararası alanda varlığını kabul ettirmek anlamına geliyor. Bu seçenek, diğer seçeneklerin gerçekleşmemesi durumunda olası tek çözüm yolu olarak Türkiye ve KKTC’nin atacağı tek adım olarak dikkat çekiyor. Peki, KKTC’nin tanınması mümkün mü? Bu soruya yanıt vermek elbette kolay değil. Mevcut durumda tanınmayan KKTC’nin olası bir çözümsüzlükte BM üyesi devletlerce tanınması oldukça güç bir durum olarak görülebilir. Ancak Türkiye’nin de girişimleri ile KKTC’nin tanınması gerçekleştirilebilir.
Bilindiği gibi KKTC, Türkiye dışında hiçbir devlet tarafından tanınmıyor. Fakat bazı ülkelerle gayrı resmi ilişkileri bulunuyor. Ayrıca KKTC, İslam İşbirliği Teşkilatı, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası örgütlerde “Kıbrıs Türk Devleti” adıyla gözlemci üye olarak yer alıyor. Bu örgütlere tam üye olarak katılmak KKTC için önemli bir adım olabilir. KKTC, daha önce Pakistan ve Bangladeş tarafından tanınmış ancak bu ülkeler uluslararası baskılar nedeniyle bu kararlarından vazgeçmişti. KKTC’nin bazı İslam ülkelerinde temsilcilikleri bulunuyor. Türkiye’nin desteği ile Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu dost ülkelerin KKTC’yi tanıması için girişimlerde bulunabilir.
Bilindiği gibi KKTC, Türkiye dışında hiçbir devlet tarafından tanınmıyor. Fakat bazı ülkelerle gayrı resmi ilişkileri bulunuyor. Ayrıca KKTC, İslam İşbirliği Teşkilatı, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası örgütlerde “Kıbrıs Türk Devleti” adıyla gözlemci üye olarak yer alıyor. Bu örgütlere tam üye olarak katılmak KKTC için önemli bir adım olabilir. KKTC, daha önce Pakistan ve Bangladeş tarafından tanınmış ancak bu ülkeler uluslararası baskılar nedeniyle bu kararlarından vazgeçmişti. KKTC’nin bazı İslam ülkelerinde temsilcilikleri bulunuyor. Türkiye’nin desteği ile Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu dost ülkelerin KKTC’yi tanıması için girişimlerde bulunabilir.
Türk Konseyi ve KKTC
Temelleri 1992 yılında, Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesine dayanan Türk Konseyi (Türk Keneşi), üye ülkeler arasında siyasi, ekonomik, kültürel alanlarda işbirliğini geliştirmek amacıyla 2009 yılında kurulmuş uluslararası bir örgüttür. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye Türk Konseyinin kurucu üyeleri. Özbekistan bazı Devlet Başkanı Zirvelerine ve diğer toplantılara katılım sağlasa da uzun yıllar bu örgüte katılma konusunda geri durdu. 2019’da Özbekistan’ın da tam üye olarak kabul edildiği örgütte Macaristan da gözlemci üye oldu. Sovyetler Birliğinden ayıran Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Türk Dünyası ile yakın ilişkiler kurmak üzere 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da sağladığı katkılarla oluşan girişim ile birlikte, bugün Türk Konseyi, Avrupa Birliği benzeri bir yapılanmaya giden bir örgüt profili çiziyor. Bu örgütün en güçlü üyeleri arasında Türkiye bulunuyor. Türkiye, son dönemde örgütün etkinliklerine yön vererek örgütün uluslararası siyasette güçlü olmasına destek oluyor. Türk Konseyinin en önemli fikir öncülerinden Nursultan Nazarbayev’den de bahsetmek gerekir. Nazarbayev, Kazakistan’ın ilk cumhurbaşkanı ve yakın zamanda görevini bırakarak Elbaşı unvanını aldı. Türk Konseyinin kurumsallaşmasında, bugünlere gelmesinde ve gelişmesinde önemli bir role sahiptir. Hatta aktif olarak cumhurbaşkanı olmasa dahi 2019’daki Devlet Başkanları Zirvesinde ülkesini Elbaşı olarak temsil etti. Bu zirvede kendisine Türk Konseyinin ömür boyu onursal başkanı unvanı verilmiştir. Türk Konseyi, TÜRKSOY (Kültür Teşkilatı), TÜRKPA (Parlamenterler Asamblesi), Türk Akademisi, Türk Vakfı gibi kuruluşlarla da işbirliği yaparak üye ülkeler arasında güçlü siyasi ve kültürel bağları geliştirmeye çalışan bir örgüt. Türk Konseyi, resmi olarak olmasa da uygulamada bu kuruluşların çatı örgütü konumunda bir role sahip
KKTC’nin tanınma faaliyetlerine gelecek olursak, KKTC, Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı yani TÜRKSOY’da gözlemci üye olarak bulunuyor. Bu uluslararası kuruluşun bazı etkinlikleri Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleştirilmekte. Bir kültür kuruluşu olsa da bu örgütün uluslararası özelliğe sahip olması KKTC için oldukça önemli. Ayrıca KKTC’nin Azerbaycan ve Kırgızistan gibi Türk Dünyasından ülkelerle gayri resmi ilişkileri bulunuyor. Özellikle Azerbaycan ile KKTC’nin ticari ilişkilerinin olduğu biliniyor. Buna rağmen Azerbaycan Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle KKTC’yi tanımak istemiyor. Zira Azerbaycan’ın KKTC’Yİ tanıması durumunda Ermeni işgali altında olan ve defacto olarak bağımsızlığını ilan eden Dağlık Karabağ’ın başka ülkeler tarafından tanınmasını gündeme getirecektir. Eylül 2020’de yeniden tırmanışa geçen Dağlık Karabağ sorununda Azerbaycan’ın işgal edilen topraklarını kurtarmaya başlaması Dağlık Karabağ sorununun ortadan kalmasını ve Azerbaycan-KKTC ilişkilerini olumlu etkilemesi beklenmektedir. Zira Azerbaycan ve KKTC Cumhurbaşkanları ile diğer devlet yetkilileri bazı toplantılarda bir araya gelerek ilişkilerini güçlendirmeye çalışmaktadır. Azerbaycan’ın gerek ikili ilişkilerinde gerekse Türk Konseyinde KKTC’yi desteklemesi muhtemel bir gelişme olacaktır.
Türk Dünyasının Ortak Kuruluşları
Türk Dünyasının Ortak Kuruluşları
KKTC’nin Türk Konseyinde tanıtılması girişimine öncelikle gözlemci üye statüsü ile başlanabilir. Türk Konseyinin ve TÜRKSOY’un dışında TÜRKPA’ya KKTC Cumhuriyet Meclisinin katılması, Türk Akademisi ve Türk Vakfı gibi ortak kuruluşlarda KKTC’nin kendi kurumları ile yer alması önemli adımlar olacaktır. KKTC’nin bu kuruluşlarda yer alması sonradan atılacak adımları da kolaylaştıracaktır. Bu kapsamda resmi tanınmaya giden yolda KKTC ile Türk Cumhuriyetleri arasında ekonomik ve siyasi ilişkilerin kurulması, ticari faaliyetlerin artırılması, bu ülkelerden Türk Hava Yolları ile Lefkoşa’ya doğrudan uçuşların düzenlenmesi, KKTC turizminin bu ülkelere tanıtılması, KKTC’deki üniversiteler ile Türk Cumhuriyetlerindeki üniversiteler arasında işbirliğinin sağlanması öncelikli olarak atılması gereken adımlardır. KKTC’nin Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de ve Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te kendi temsilcilikleri bulunuyor. Temsilcilikler, bu ülkelerle olan ilişkileri sürdürmekle görevli.
KKTC’nin stratejik öneminin yanı sıra, turizm, ticaret, eğitim, enerji gibi alanlarda Türk devletleri ile kuracağı ilişkiler Türk Dünyasına yeni bir soluk getirecektir.
KKTC’nin stratejik öneminin yanı sıra, turizm, ticaret, eğitim, enerji gibi alanlarda Türk devletleri ile kuracağı ilişkiler Türk Dünyasına yeni bir soluk getirecektir.