19. yüzyılda 2 dünya savaşın geride bırakarak yorgun ve güçsüz bir duruma düşen Avrupa devletleri, olası yeni bir savaşı önlemek, ekonomik bakımdan güçlü hale gelebilmek ve güvene dayalı bir ortaklık sağlamak amacıyla kurdukları ekonomik topluluğu 20. yüzyıla doğru siyasi bir birliğe dönüştürerek ve 28 üyeli bir yapıyı oluşturarak dünyada başta siyasi ve ekonomik bir güç olarak sahneye çıktı...
Kurulan siyasi ve ekonomik birlik 1990'lı yıllardan itibaren Avrupa Birliği adını alarak ömrüne devam ediyor. Günümüzde ise Avrupa Birliğinin siyasi bir güç olduğu oldukça göreceli olup bu ikilemin oluşmasındaki ana etkenin askeri yaptırım gücü olmayan Avrupa Birliğinin bölgesel ve küresel, olay, sorun ve anlaşmazlıklar ile çatışma ve krizlere herhangi bir müdahalede bulunamaması gösteriliyor. ABD ve Rusya'nın bir zamanlar oluşturduğu iki kutuplu dünya düzeninde bir üçüncü küresel güç olarak var olmak isteği ile kurulan AB, siyasi ve ekonomik bakımdan gelişimini sürdürse de bunu tamamlayıcı nitelikte ilerlemeler sağlayamadığı için "pasif bir güç" olarak var olduğu iddia ediliyor. Tamamlayıcı nitelikteki ilerleme ise ABD ve Rusya'nın sürer güç olmasını sağlayan "askeri ilerleme". Askeri ve siyasi açıdan küresel alanda hiçbir yaptırım gücü bulunmayan AB'nin zayıf bir oluşum olarak görülmesindeki asıl etken güçlü ya da güçsüz herhangi bir ordusunun bulunmayışı, kendisini uluslararası düzeyde sözü geçen bir oluşum olarak konumlandırılamamasını sağlıyor.
Özellikle 2014 yılında yaşanan Kırım krizi sırasında Rusya'nın askeri gücünü konuşturarak Kırım'a askeri müdahalede bulunmasını, Avrupa Birliğinin askeri açıdan bir caydırıcılığının olmayışı büyük ölçüde kolaylaştırmış. Öyle ki Kırım'ın Rusya tarafından işgaline ve sonrasında Rusya tarafından ilhak edilmesine sert bir dille tepki gösteren ve karşı çıkan Avrupa Birliğini, ne Rusya ne de Rusya Devlet Başkanı Putin kaileye almayıp bildiklerini okumuştur. Bu da kendi etkinlik sahasında oluşan krizlere dahi müdahale edemeyen Avrupa Birliğinin, siyasi ömrünün kısaldığına işaret olarak yorumlanmasına neden oldu. ABD'nin Ukrayna'ya müdahalesinin ya da desteğinin cılız kaldığı ve Avrupa Birliğinin bir etkisinin olmadığı bir ortamda Kırım Özerk Cumhuriyetini ve Sivastopol kentini ilhak eden Rusya'nın gözü doymamış, Rus etnisitenin çoğunlukta olduğu Donetsk kentinin de bulunduğu Ukrayna'nın doğusunda resmi olarak Rusya'ya ait hiçbir iz ve işareti bulunmayan Rus askeri olduğu iddia edilen silahlı ve tanklı gruplar, belediye ve kamu binaları ile askeri üstleri işgal ederek Avrupa'nın gözü önünde 1800'lerin modelini uygulamış ve Avrupa Birliği, buna engel olamamıştı.
Belki de ekonomik ve kültürel olarak tam anlamıyla sağlanan birlik siyasi açıdan gerçekleştirilmesi zaman alacaktı. Ortak yönetim yapısı, ortak yargı ve yasama ile tek bir ordusunun olması bu koca devi zayıf ve yürüyemez kılıyordu belki de...
Türkiye'nin özellikle askeri ve siyasi alandaki etkinliği göz önüne getirildiğinde Avrupa Birliğinin Sovyetler Birliği gibi dağılmadan ömrünü sürdürmesi durumunda Türkiye'ye olan ihtiyacı daha da belirginleşmesi içten bile olmayacaktır. Tek askeri güvencesi NATO olan 28 üyeli bu siyasi birlik yıllardır sunduğu şartlarla adeta bezdirdiği, Avrupa'nın en büyük, NATO'nun 2. büyük ve dünyanın sayılı ordularından birine sahip Türkiye'ye önümüzdeki dönemlerde eğer Türkiye hala Avrupa Birliğine üye olarak alınmazsa, tıpkı gümrük birliğinde olduğu gibi Avrupa Birliği ve Türkiye'nin ortak askeri müttefiklik anlaşması yapması olası olacaktır. Aksi takdirde burnunun dibindeki kendi kıtasının en büyük orduya sahip bir ülke ile dostluktan başka yol kalmayacaktır. Tabi Rusya ile stratejik bir ortaklık kurulmadıkça Türkiye'nin bu konumu süreklilik kazanacaktır. Bunun dışında da AB ve Rusya'nın ekonomik alandan başka bir ortaklık kuracağı daha uzun yıllar öngörülmemektedir.
Sonuç olarak daha henüz varlığını sürdüren ancak geleceği konusunda kendisinin bile hala kuşkuları olan 28 üyeli bir oluşumun parçalanmasını engelleyecek nedenlerin ortadan kalkmamış olması AB'yi uzun yıllar sallantıda tutacağa benziyor ve bu durumun sürekli genişleyen ve daha ne kadar genişleyeceği bile tahmin edilemeyen bu yapılanmanın Türkiye'nin de üye olması halinde ne yapacağına karar verememesi oldukça vahim olarak görülmektedir.
Kurulan siyasi ve ekonomik birlik 1990'lı yıllardan itibaren Avrupa Birliği adını alarak ömrüne devam ediyor. Günümüzde ise Avrupa Birliğinin siyasi bir güç olduğu oldukça göreceli olup bu ikilemin oluşmasındaki ana etkenin askeri yaptırım gücü olmayan Avrupa Birliğinin bölgesel ve küresel, olay, sorun ve anlaşmazlıklar ile çatışma ve krizlere herhangi bir müdahalede bulunamaması gösteriliyor. ABD ve Rusya'nın bir zamanlar oluşturduğu iki kutuplu dünya düzeninde bir üçüncü küresel güç olarak var olmak isteği ile kurulan AB, siyasi ve ekonomik bakımdan gelişimini sürdürse de bunu tamamlayıcı nitelikte ilerlemeler sağlayamadığı için "pasif bir güç" olarak var olduğu iddia ediliyor. Tamamlayıcı nitelikteki ilerleme ise ABD ve Rusya'nın sürer güç olmasını sağlayan "askeri ilerleme". Askeri ve siyasi açıdan küresel alanda hiçbir yaptırım gücü bulunmayan AB'nin zayıf bir oluşum olarak görülmesindeki asıl etken güçlü ya da güçsüz herhangi bir ordusunun bulunmayışı, kendisini uluslararası düzeyde sözü geçen bir oluşum olarak konumlandırılamamasını sağlıyor.
Özellikle 2014 yılında yaşanan Kırım krizi sırasında Rusya'nın askeri gücünü konuşturarak Kırım'a askeri müdahalede bulunmasını, Avrupa Birliğinin askeri açıdan bir caydırıcılığının olmayışı büyük ölçüde kolaylaştırmış. Öyle ki Kırım'ın Rusya tarafından işgaline ve sonrasında Rusya tarafından ilhak edilmesine sert bir dille tepki gösteren ve karşı çıkan Avrupa Birliğini, ne Rusya ne de Rusya Devlet Başkanı Putin kaileye almayıp bildiklerini okumuştur. Bu da kendi etkinlik sahasında oluşan krizlere dahi müdahale edemeyen Avrupa Birliğinin, siyasi ömrünün kısaldığına işaret olarak yorumlanmasına neden oldu. ABD'nin Ukrayna'ya müdahalesinin ya da desteğinin cılız kaldığı ve Avrupa Birliğinin bir etkisinin olmadığı bir ortamda Kırım Özerk Cumhuriyetini ve Sivastopol kentini ilhak eden Rusya'nın gözü doymamış, Rus etnisitenin çoğunlukta olduğu Donetsk kentinin de bulunduğu Ukrayna'nın doğusunda resmi olarak Rusya'ya ait hiçbir iz ve işareti bulunmayan Rus askeri olduğu iddia edilen silahlı ve tanklı gruplar, belediye ve kamu binaları ile askeri üstleri işgal ederek Avrupa'nın gözü önünde 1800'lerin modelini uygulamış ve Avrupa Birliği, buna engel olamamıştı.
Belki de ekonomik ve kültürel olarak tam anlamıyla sağlanan birlik siyasi açıdan gerçekleştirilmesi zaman alacaktı. Ortak yönetim yapısı, ortak yargı ve yasama ile tek bir ordusunun olması bu koca devi zayıf ve yürüyemez kılıyordu belki de...
Türkiye'nin özellikle askeri ve siyasi alandaki etkinliği göz önüne getirildiğinde Avrupa Birliğinin Sovyetler Birliği gibi dağılmadan ömrünü sürdürmesi durumunda Türkiye'ye olan ihtiyacı daha da belirginleşmesi içten bile olmayacaktır. Tek askeri güvencesi NATO olan 28 üyeli bu siyasi birlik yıllardır sunduğu şartlarla adeta bezdirdiği, Avrupa'nın en büyük, NATO'nun 2. büyük ve dünyanın sayılı ordularından birine sahip Türkiye'ye önümüzdeki dönemlerde eğer Türkiye hala Avrupa Birliğine üye olarak alınmazsa, tıpkı gümrük birliğinde olduğu gibi Avrupa Birliği ve Türkiye'nin ortak askeri müttefiklik anlaşması yapması olası olacaktır. Aksi takdirde burnunun dibindeki kendi kıtasının en büyük orduya sahip bir ülke ile dostluktan başka yol kalmayacaktır. Tabi Rusya ile stratejik bir ortaklık kurulmadıkça Türkiye'nin bu konumu süreklilik kazanacaktır. Bunun dışında da AB ve Rusya'nın ekonomik alandan başka bir ortaklık kuracağı daha uzun yıllar öngörülmemektedir.
Sonuç olarak daha henüz varlığını sürdüren ancak geleceği konusunda kendisinin bile hala kuşkuları olan 28 üyeli bir oluşumun parçalanmasını engelleyecek nedenlerin ortadan kalkmamış olması AB'yi uzun yıllar sallantıda tutacağa benziyor ve bu durumun sürekli genişleyen ve daha ne kadar genişleyeceği bile tahmin edilemeyen bu yapılanmanın Türkiye'nin de üye olması halinde ne yapacağına karar verememesi oldukça vahim olarak görülmektedir.